EDEBİYAT DERSİMİZ

Öğrencilerin edebiyat dersiyle ilgili kaynak ve sorulara ulaşabilmesini amaç edindik. Katkılarınızla zaman içinde zengin içerikli bir blog halini alacağımızı umuyorum.

19.01.2008

ROMANTİZM

Fransız İhtilali sonrasında krallık yönetimi yıkılmış, soylular yönetimden uzaklaştırılmış, ihtilali gerçekleştiren burjuvalar ile onları destekleyen halk tabakası yönetime el koy­muştur. Krallığın tüm yasaları ortadan kalktığı için sınırsız bir demokrasi anlayışı doğmuştur. De­mokrasi kurallarının tam olarak belirlenemediği bu dönemde Fransa bir iç karışıklığa doğru sü­rüklenmiş, toplum “Kralcılar- Cumhuriyetçiler” bi­çiminde ikiye bölünmüştür.Romantizmin doğduğu ortam tam bir karşıt­lıklar ortamıdır. Bu ortamda iyi ile kötü, akla kara, zayıf ile güçlü, coşku ile karamsarlık, geçmiş ile gelecek, akıl ile duygu, gerçek ile hayâl yan yana­dır.Soylular yönetimden uzaklaştırılınca monarşi güçlenmiş, edebiyat da halka yönelerek onun so­runlarını ele almış, ona seslenmiştir. Fransız İhti­lali nasıl, krallık rejimine son verdiyse, Romantizm de Klasisizmin bütün kurallarını yıkmıştır.Kişiliği ve sanatçı özgürlüğünü her şeyin üs­tünde tutan romantik yazarlar, çok değişik duygu ve düşünceleri yansıtmışlardır. Romantik yazarlar arasında bu yüzden büyük farklar vardır; onları birleştiren tek nokta Klasisizme karşı çıkışlarıdır.
Romantizmin Özellikleri:
1.
Klasik edebiyatın kuralları ortadan kaldırılmış, edebiyat ortamına tam bir özgürlük gelmiştir.
2.Yunan ve Latin edebiyatları yerine çağdaş edebiyatlar örnek alınmış; eserlerde günlük hayat, toplumsal sorunlar, ulusal tarih, halk masalları, Hıristiyanlık mucizeleri… üzerinde durulmuştur.
3.Romantizmde duyguya ve hayale çok önem verilmiş, yazarlar eserlerine kişiliklerini yansıtmışlardır.
4.Klasik edebiyatta yer almayan lirik şiir yeniden dirilmiştir.
5.Eserlerde kişiler, yaşadıkları sosyal çevre içinde ele alınmış, bireyin değil toplumun düzeltilmesi amaçlanmıştır.
6.“Toplum için sanat”, romantiklerin önemli ilkelerinden olmuştur.
7.Klasisizmde ihmal edilen dış doğa, Romantizmde önem kazanmış; yazarlar doğa görünümlerinin, uzak ülkelerin, yerli ve yabancı törelerin tasvirine geniş yer vermişlerdir.
8.Eserlerdeki olayların anlatımında tesadüflere ve olağanüstülüklere çokça yer verilmiş, karşıtlıklar üzerinde durulmuştur.
9.Yazarlar, eserlerinde “iyi”den “güzel”den yana tavır koymuşlardır.
10.Üslup kapalı ve süslüdür. Çoğu kez duygu yüklü, şairane bir anlatım benimsenmiştir.Dil, savruk ve kuralsızdır.
11.Romantizmde birey kişilik kazandığı için roman ve hikaye, yaşam karşıtlıklarla dolu olduğu için dram, geçmişe özlem duyulduğu için anı, gezi özgürlüğü doğduğu için gezi, duygular ön plana çıktığı için lirik şiir, düşünce özgürlüğüne önem verildiği için eleştiri, makale, fıkra, deneme gibi türler Önem kazanmıştır.
12.Romantizmin kurallarını Fransız yazar Victor Hugo belirlemiş, bunları Cromvvell adlı eserinin önsözünde belirtmiştir.
Romantizmin Önemli Temsilcileri:
Victor Hugo………………….. şiir, tiyatro, roman
J.J. Rouesseau…………….. felsefe, toplum bilim
Voltaire………………………… felsefe, roman, şiir
Schiller…………………………. tiyatro, şiir
W. Goethe…………………….. şiir, tiyatro, roman
Lamartine…………………….. şiir, roman
Chateaubriand…………….. şiir
Shelley…………………………. şiir
GeorgeSand………………… roman, öykü
Alfredde Vigny………………. şiir
Alfred de Musset…………… hikaye, roman
Alexandre Dumas………… roman
Puşkin………………………….. şiir
Romantizmin Türk Edebiyatındaki Temsilcileri:
Namık Kemal………………………… şiir, tiyatro, ro­man, eleştiri, tarih
Ahmet Mithat Efendi………………. roman, öykü
Abdülhak Hamit Tarhan………… şiir, tiyatro
Recaizade Mahmut Ekrem……. şiir
Romantik Eserlerden Örnekler:
YALNIZLIK
Çokluk, gün batınında, dağda o yaşlı, kocamış meşenin gölgesine üzgün otururum. Ovanın durmaksı­zın değişen görüntüsüne ayaklar altından rastgele göz­lerimi gezdiririm.Burada ırmak köpürgen dalgalarıyla çağlar, yılan gibi bükülüp kıvrılır, uzaklıklarda yok olur.Yaprak ormanlardaki çayırlara düştüğünde akşam rüzgarı çıkar, vadilerden alıp götürür. Ben işte bu solgun yaprak gibiyim: Ey esen rüzgarlar, deli rüzgarlar, beni de alın o yaprak gibi, alın götürün işte! (Lamartine)
LELIA
İlkbahar, kuşların ötüşü ile, taze çiçeklerin hoş ko­kuları ile yeniden gelmişti. Gün sona eriyordu. Batan gü­neşin kızıllıkları gecenin mor renkleri arasında ağırdan yavaştan kayboluyordu artık. Lelia Viola, villâsının balko­nunda görkemli düşlere dalmıştı. Burası dağların baş­langıcında, bir İtalyan’ın, sevgilisine yaptırdığı olağanüs­tü bir konaktı. Sevgilisi burada acıdan, kederden ölüp gitmişti de, İtalyan, acı anılarını hatırlatan bu yerde daha fazla durmak istememiş, sevgilisinin mezarıyla onun adı­nı taşıyan villâyı çeviren bahçeleri yabancılara kiralamış, kendi de çekip gitmişti. Bir başına, yalnız kendini besle­yen acılar vardır. Vicdan azabı gibi korkan, kendinden kaçan acılar bulunur. Lelia hafif meltem gibi, dalga gibi, pek tatlı bir gevşeme veren bu tatlı mayıs günü gibi yu­muşak, uyuşkun bir tavırla korkuluğun üstüne eğilmiş bakışını uygar insan ayağının çiğneyip geçtiği o güzelli­ğine doyum olmayan vadide dolaştırıyordu.(George Sand)
BİRİNCİ SATIR
Artık gezintilere çıkmayacağız Geceleyin geç vakit, Gönül ne kadar çekse de, Ay ışıldasa da.
Kılıç nasıl yıpratırsa kınını Ruh da göğsü öyle aşındırır. Gün gelir kalp durur solumak için Aşk dinlenmek ister.
Hep sevişmek içinse de geceler Gün ışığı çabuk çıkagelir Ama gezintilere çıkamayacağız artık Ay ışığında.
(Lord Byron’dan Çev. Halit Çakır)

Hiç yorum yok:

Blog Arşivi